Yüceltilen Ölüler ve Araştırılan Kabirlerden Yardım Beklemek İslam ve Akıl Dışıdır

Ali Rıza Demircan 2022-06-08

Yüceltilen Ölüler ve Araştırılan Kabirlerden Yardım Beklemek İslam ve  Akıl Dışıdır

Diriler yanı sıra, yaptıkları çalışmalar, ürettikleri değerler, bıraktıkları maddi ve manevi miraslar-eserlerle şahsımıza veya toplumumuza yararlar sağlamış olan ölülerimize teşekkürlerimizi sunmak ve sürdürmek de İslâmî öğütler arasındadır.1

Ölülerimize şükranlarımızı sunmanın ana yollarından biri dirilerin yararlanacağı yol, çeşme, okul, cami ve sağlık kurumları gibi sosyal tesisler kurarak ve maddi yardımlarda bulunarak kazanılacak sevapları ölülerin rûhlarına armağan etmektir.

Vasiyet edemeden ansızın ölen anası adına yapacağı maddi yardımların, anasına sevap-mükâfat kazandırıp kazandıramayacağını soran sahabiye sevgili Peygamberimizin “kazandıracağı” müjdesini vermesi ve de benzeri duyuruları, ölüler adına hayırlar yaparak onlara şükranlar sunma yolunun meşruiyetini kanıtlamaktadır.2

Ölülerimize bağlılığımızı sunmanın bir diğer ana yolu da bağışlanmaları ve daha çok armağanlara erdirilmeleri için onlara duâ etmektir.

Kur’ân’ımız bu yolu yasalaştırmakta, Haşr sûresinde sevilen kullar diliyle öğretilen şu duâ örneği verilmektedir:

“Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve müminlere karşı kalplerimiz de yersiz ve uygunsuz düşünce ve duygulara yer bırakma. Ey Rabbimiz sen şefkat sahibisin, rahmetkaynağısın.”3

* * *

Ölülere her zaman duâ edilebilirse de kabirleri ziyaret ederek duâ etmek de dinimizde öğütlenmiş bir yöntemdir. Ancak başta ana-baba mezarları olmak üzere kabir ziyaretlerine teşvik olunmamızın temel sebebi bu gibi ziyaretler sırasında yapılacak duâların daha çok kabul edilir olma özelliği değildir. Ama bu ziyaretler vesilesiyle ölülere duâ ederken ölümü ve âhiret hayatını hatırlayarak rûhi-ahlâkî gelişime katkı sağlamaktır.

Şanlı Peygamberimiz şöyle buyururlar:

“(Cehaletinizden kaynaklanan sakıncaları sebebiyle) kabirleri ziyaret etmenizi yasaklamıştım. Ama şimdi sizleri yönlendiriyorum; kabirleri ziyaret ediniz. Zira bu ziyaretleriniz dünya hayatına ilginizi dengeler, kalplerinizi yumuşatır, gözlerinizi yaşartır, ahretinizi hatırlatır, sizeibret olur.”

Yukarıda farklı aktarımlarını birleştirerek sunduğumuz hadisimizin giriş bölümünden açıkça anlaşılacağı üzere Allah’ın Resulü Hz. Muhammed, bütün peygamberlerin anlatımı olan değişmez nitelikli iman esaslarını tebliğ etmeye başladığında kabir ziyaretlerini yasaklamıştı. Çünkü o, tarihi Yunan’da ve Asya kıtasının Şintoist topluluklarında görüldüğü gibi Arabistan cahiliyetinde de ölüler ve kabirleri ile ilgili vahiy ve akıl dışı batıl inançların varlığını müşahede ediyordu.

Ölülerin rûhları ile ilgili sapık inançlar

Yaşadığımız dönemlerde de pek çok canlı örneklerini izlediğimiz ölülerin rûhları ile ilgili sapık inançları şöylece özetleyebiliriz:

a- Ölülerin rûhlarını Allah ile insanlar arasındaki aracılar olarak görmek,

b- Allah’ın iradesinin ölüler aracılığı ile zuhur edeceğine, bu nedenle ölülerin rûhlarından yardım alınabileceğine inanmak,

c- Doğrudan veya dolaylı olarak ölü rûhlara tapınmak.

İslâm Dini günümüzde bazı tarikatlarda da izleri görülebilen bu ilkel ve batıl inançlardan müminleri korurken bu gibi kafa sapıklıklarının sergilendiği kabirlerle ilgili yasaklar da koymuştur. Bu yasakları günümüz insanının daha iyi kavrayabileceği bir dille şöylece özetleyebiliriz.

Kabirlerleilgiliİslâmîyasaklar

Kabirleri:

a) İbadetgâh kılmak

b) Şölen tören alanı haline getirmek

c) Matem yeri gibi kullanmak

d) Sözlü ve yazılı ideolojik mesajların verildiği edildiği, kinlerin kusulup şikâyetlerin İlâhî yardımların ineceği dilek kapısı Zamanımızda yatırlara rabıta yapmak bez-iplik bağlamak, mum yakmak, saygı duruşuna geçmek, özel anıt defterleri imzalamak, güç gösterileri yapmak, dilek tutmak, slogan atmak, enstrümanlı ihtifaller düzenlemek gibi uygulamalarla açığa vurulan ve de çağımıza özgü sanılan fakat özü itibarıyla tarihi dönemlerden beri yaşatıla gelen hulasa ettiğimiz bu inançlar ve eylemler hiç şüphesiz İslâm’ın iman sistemine aykırıdır. Bir kısmı ise günahların en büyüğü olan Allah’a ortak koşmaktır, aklı dışlamaktır, Cehenneme yoldur.

Şanlı Peygamberimiz, bu Cehennemi yolu kapatmak için daima şöylece öğüt vermiştir:

“Aman dikkatli olun. Sizden önceki bazı kişiler ve topluluklar, peygamberlerinin ve aralarında yaşamış güzel kulların kabirlerini ibadet yeri edindiler. Bakınız sizi uyarıyorum; kabirleri ibadet yerlerine dönüştürmeyi sizlere yasaklıyorum.

Sevgili Peygamberimiz ölümünden sonra kendi kabrinin ibadetgâh ve de merasim alanı haline getirilmesini lanetleyici bir dille özenle yasaklamış ve de şöylece duâ etmiştir:

“Allahım! Kabrimin tapınılan putlar gibi kutsallaştırılmasına fırsatverme.”5

Burada bilvesile şu gerçeği vurgulamak isteriz. Cesetlerin gömüldüğü toprak mekânlar yalnızca bir irtibat noktası olup mutluluğun ve azabın yaşandığı asıl kabirler, inançlar ve yaşantılara göre oluşan rûhların yerleşim alanlarıdır. 

Kabirlerdenyardım Beklemek İslâm dışıdır

 Peygamber makamlarından sahabî mezarlarına, padişah ve kral türbelerinden tarihî ve çağdaş şahsiyetlerin anıtlaştırılan kabirlerine ve de Allah dostu (veli) olduğuna inanılan kişilerin makberlerine kadar pek çok kabir ibadet yeri kılınmış veya mabetlerin yanı başlarına konumlandırılmıştır. Padişah türbeleri ve anıt mezarlarda örneklendiği üzere bir kısım kabirler de dev kubbeler ve anıtlarla kuşatılmış, tapınaklara ve merasim alanlarına dönüştürülmüştür.

Bu tür inançlar ve uygulamalar sonuçta bizleri ölülerden medet ummaya ve mezarları mabetleştirmeye yöneltmiştir.

Bu sebepledir ki kutsallaştırılan şahsiyetlerin mezarlarından yardım dileyen cahil dindarların ilkelliği yanı sıra kabirleri akıl almaz ölçülerde türbeleştirerek tapınaklaştıran ve merasimler icra eden aydınların sefaletini de izler olmaya başladık.

Oysaki peygamber rûhları da olsa ölülerin rûhlarından ve anıtlaştırılarak önünde duâya durulan ve ya merasimler yapılan kabirlerden fayda yoktur.6 Alınabilecek ilham da yoktur.

Ülkemize özgü olarak yardım ve ilham dilenciliğinin türbe karşıtlığını yasalaştırmış tarihî şahsiyetlere yönelik yapılması İslâm yanı sıra bilimsel akılla da ne derece çelişir olduğumuzu kanıtlamaktadır.7

Ölülerianmalı,kabirleriziyaretetmeliyiz

Dirilerimiz gibi ölülerimize de şükranlarımızı sunmalıyız. Onlar topluma yönelik hayırlar üretici eserler yaparak ve duâ ederek anmalıyız. Kabirleri de dünyamızı gerçek çehresi ile görebilmek için ziyaret etmeliyiz. Maddî ve manevî yardımları da doğrudan ve de yalnızca Allah’tan istemeliyiz. Yardımı Allah’tan istemeli fakat O’nun verdiği akıldan, akıl ürünü olan ilimden ve inançlı-ahlâklı uzman insan gücünden beklemeliyiz.

Hutbemizi, Allah’a ve Peygamberi Hz.Muhammed’e inanmayan insanların ölülerine duâ edilemeyeceğini ve bu amaçla kabirlerine ziyaret yapılamayacağını yasalaştıran Tevbe Suresinin 84. âyetiyle bitiriyorum:

“Allah’ı ve O’nun elçisi Muhammed’i inkâra yönelten ve bu inançsızlık içinde olan kimsenin asla namazını kılma ve sakın mezarı başında da durma.”

Anahtar Kelimeler :

Paylaş


Yorum Sayısı : 0